Alacakaranlık (Twilight) televizyonlarda izlediğimiz vampir filmlerinden çok farklı olmasa da değişik bir film olarak karşımıza çıktı . Stephenie Meyer’ın çok satan kitabı Alacakaranlık (Twilight)’dan sinemaya aktarılan film klasik vampir filmlerinden farklı olarak çok değişik duyguları karşımıza çıkartıyor.

Genelde izlediğimiz vampir filmlerinde olan olaylar yani kan emen yaratıklar bu filmde çok karşınıza çıkmıyor. Bu öngörüşle giderseniz büyük bir hayal kırıklığına uğrarsınız. 1-2 sahne dışında hiç kan emme sahnesi bulunmuyor. Bu sahnelerde en fazla 1-2 dakika sürer.

Filmin konusu ise bir vampir ile normal insanın aşkını , sevgisini anlatıyor. Sevdiği kızı korumaya çalışan bir vampir. Filmin diğer sevdiğim kısmı ise vampir olmadığı halde sevdiği kızı korumaya çalışan vampire destek çıkan ailesi olması.

Filmin sonu gerçekten güzel. Belki biraz daha derin olarak işlenebilirdi ama gene de film boyunca anlatılmak isteneni özetlemiş bir son.

Bu film sanırım birçok sinema izleyicisinin ve sinema severin hoşuna gitmeyecek. Ben ve benim gibi sinema severlerin beklentileri her zaman alışık olduğumuz kan emen vampir filminin karşımıza çıkacağını düşünüyorduk. Tam aksine böyle bir film değil.

Neyse filmi daha fazla anlatıp izlemek isteyenlerin fikirlerini karıştırmayayım 🙂 Benim fikirlerim ve yorumlarım bunlar. Daha fazlasını izleyerek görecek ve öğreneceksiniz…
Filmin Özeti :

On yedi yaşındaki Isabella Swan babası Charlie ile birlikte yaşamak üzere küçük bir kasaba olan Forks, Washington’a taşınır. Burada yüz sekiz yaşında bir vampir olup, on yedi yaşında görünen gizemli sınıf arkadaşı Edward Cullen ile tanışır. Edward’ın ilk başlarda romantizmden uzak durmaya çalışmasına rağmen sonrasında birbirlerine aşık olurlar. Üç göçebe vampir James, Victoria ve Laurent geldiğinde Bella’nın hayatı tehlikeye girer ve Edward’ın ailesi Alice, Carlisle, Esme, Jasper, Emmett ve Rosalie onun hayatını çok geç olmadan kurtarmak için uğraşırlar.