Leonardo DiCaprio İnception filminden sonra bilim-kurgu dalında izlediğim en iyi film diyebilirim.

Gerektiği yerde düşündürücü gerektiği yerde gayet keyifli bir film olmuş. Filmin fragmanını izledikten sonra izleyicinin içinde bazı şüpheler uyandırıyor ama filmi izledikten sonra bu şüphelerin hepsinden kurtuluyor. Belli bir kısımdan sonra filme kendimizi öyle bir kaptırıyoruzki filmin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.

Brokeback Dağı, Kardeşler, Pers Prensi ve Kanıt filmlerinin herbirinde çok farklı karakterleri başarıyla canlandıran Jake Gyllenhaal filmde de trende her uyanışında sanki farklı bir karaktere bürünüyordu , sürükleyiciliği sağlayabilmişler.

Duncan Jones filmi çekerken en çok güç aldığı kısım kurgusu olmuş. Film son derece hızlı, bağlayıcı, çekici bir kurguya sahip. Sürekli tekrara düşen bir filmde böyle büyük bir başarı gelmesi inanılmaz bir gerçek. Filmin en önemli kısımlarından biri ise hızlı ve anlaşılır diyaloglar.Bu kısımda da Ben Ripley’in senaryosunun başarısı ortaya çıkıyor.

Film tam bir aksiyon halde devam etse bile son sahnelerde bulunan romantizm filmin farklı tarzlarıda bir arada bulundurduğunun gerçeğini oluşturmuş. Özellikle son sahnede bulunan diyalog çok hoşuma gitti.

” Colter : Yaşayacak bir dakikadan az bir zamanın olduğunu bilseydin, ne yapardın Christina?
Christina : O anların tadını çıkarırdım.
Colter : Ben seni tekrar öperdim.
Christina : Tekrar mı? ”

Gel gelelim neticede izlenilmesi gereken bir film ortaya çıkmış tavsiyedir 🙂